PET SHOPlardan KEDİ KÖPEK almayın KÖLE TİCARETİne Ortak Olmayın!

16 Kasım 2010 Salı

PITI’NIN ÖYKÜSÜ




Onu gördüğümde küçük demir bir kafesin içindeydi. 3 aylık ya var ya yoktu. Önündeki garip et kemik per-pür yığınına bakıyor, ara sıra kemiklerden birini 3 aylık olmasına rağmen yarısı dişsiz ağzıyla geveliyordu. Dışkısının üzerine oturmuştu. Başını hep öne eğik tutuyor, dışarıyla hiç ilgilenmiyor, diğerleri gibi gelen geçenlere bakmıyordu.

Binlercesinden biri…
Unutmam lazımdı, unutmuş gibi yapmam ve devam etmem…
Arabaya yönelirken ona baktığımı görmüş olan barınak görevlisi kadın; “Arka ayakları tutmuyor, yeni geldi, iyi bir tedavi ve bakımla şansı olabilirmiş…” dedi.

Şansı olabilirmiş…
Yaşama tutunma, bir tavuk kafesinden kurtulma, dışkısının üstüde oturmama, ayakta durabilme, belki yürüyebilme, hatta abartırsak belki biraz eğlencesine kuş kovalamaca… ne çok ve ne güzel anlamı vardı o basit ‘şans’ sözcüğünün küçük sakat köpek için.

Kıştı.
O lanetli ölü toprağını, o küçücük hiç hak etmeyen bedenin üzerinden silkelemeye karar verdim.
İşçiler elime tutuştururken gazeteye sarmışlardı. Bir deri bir kemikti, tüyleri yer yer dökülmüş, yer yer yumaklaşmıştı. Islaktı, titriyordu ve bok kokuyordu.
Arabada ayağımın önündeki boşluğa koyar koymaz uykuya bıraktı kendini. Ara sıra başını kaldırıp bakmaya çabalıyordu ama sol göz kasında da bir sorun olmalıydı, göz bebeği titriyor ve sürekli hızlı hızlı yukarı deviniyordu.

“Gençlik ve /veya beyin sinir sistemi hasarı ve aldığı darbeler…” dedi veteriner küçük kızın arka ayakları muayene tablasında yeni doğmuş bir buzağının gibi kontrolsüzce açılıp kayarken ve “arka bacaklarda neredeyse hiç kas gelişmemiş” diye ekledi.

Tedaviye başlandı. Son derece ürkek ve aç olmasına rağmen yemek kabına giren velet kediye bile ses çıkarmayacak kadar barışçıl ya da tüm barınak ve sokak köpekleri gibi tevekkül sözcüğünü minicik ciğerlerine iyice çekmiş bir garip kız çocuğu.

Tedavisi süresince her gün kliniğe gidiyor, kolumun altına sıkıştırıp yakınlardaki bir parka baharı karşılamaya götürüyordum onu. Öyle ya, tıbbi tedaviye, moral ve fiziksel egzersiz takviyeleri de lazımdı.

Orantısız vücudu, şiş karnı, çirkin tüyleri, titreyen boynu, kayan gözü ve tutmayan arka bacakları ile öğle yemeği için parka gelmiş dükkân-banka-mağaza vs. çalışanlarının iştahını kaçırıyor olsa gerekti; o güneşin tadını çıkarmak için çimde yuvarlanırken, çevremiz tenhalaşıyor, insanlar başlarını çeviriyor, daha uzak masalara ya da başka parklara kayıveriyorlardı.

Çil yavrusu gibi dağılan insancıkların arkasından düş kırıklığı ile bana baktığını anımsıyorum. “Aldırma 128 ” demiştim, “ seninle ilgili değil, arkadaşları çağırmış onun için gidiyorlar”. İnançsızca bakıp arka ayağını kemirmişti sinirle. Belli ki bacaklarını sorumlu tutuyordu onların kaçışından. Oysaki tam tersine onlar bacaklarının sorumlusuydu. Kinsiz bebek kalbi bunu unutmuştu.
Ertesi gün bir anne yaklaşmak isteyen çocuğunu, son sürat yaklaşan bir tırın önünden çekercesine çekip alınca sabır bardağım taşıvermiş çok canım sıkılmıştı.
Aniden bir bankın üstüne fırlayıp ahaliye yüksekçe bir tınıdan seslenişe geçtim;

“Çok Değerli Hijyenik Bayanlar, Kravatlı Nezih Baylar !

Modigliani’nin üstüne mavi kar yağdı mı ve sık sık ağzını burnunu kırdığı polisler cenazesi geçerken şapkalarını çıkarıp selam durdu mu?

Gelecek uzun sürer mi sahi?
Bilmek istiyorum.

Toplumsal kök meyan kökü gibi kaynatılıp içilebilir mi, içersek kıçımıza başımıza fayda eder mi?
House faresi Steve üzerinde deney yapar mı? Metaforunu kafamızda kırar mı?

Fikret Mualla son parasıyla ev sahibesini sevindirmek için hediye mi aldı gerçekten ve ertesi gece evsizlerle parkta mı uyudu?

Bayanlar, Baylar!
Tüm bunlara bir yanıtınız yoksa eğer …

‘Hep birlikte, üç kez, bağırarak, yazınız
Kurşunkalemle de olabilir’; Yaşasın Fazıl Say !”

İnsanlar haklı olarak eskisinden daha hızlı kaçışırken Pıtı bana baktı ve hayatında ilk kez kikirdedi; “Nih nih nih nih”

F tipinden çıkalı yaklaşık bir, bir buçuk ay olmuştu, Pıtı parkta titreyerek ayağa kalktı, bulabildiği ilk duvara yaslanarak ayakta durdu. Yorulunca oturdu, dinlendi ve tekrar ayağa kalktı, duvara yaslanarak on metre kadar ağır, yalpalayan adımlarla yürüdü. Coşkuyla alkışladım onu. O da cevapladı; nih nih nih nih…

Sonrasında Pıtı kız ipini kopartan bir uçurtma oldu şen çocuk çığlıkları arasında.

Hepinize ‘çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek’. Kuşları gagalarından öpüp gökyüzüne salın.

Elvan Çubukçu